
06 Tem
Ortadoğu’da Savaşın Gölgesinde: Hammadde Krizi, Daralan Pazarlar ve Türkiye İhracatına Yansımalar
2025 yılına savaş ve belirsizliklerle giren dünya, son aylarda özellikle İsrail ile İran arasında tırmanan gerilim ve doğrudan çatışmalarla sarsıldı. Ortadoğu’nun kalbinde yaşanan bu askeri ve siyasi gelişmeler, yalnızca bölge ülkelerini değil, küresel tedarik zincirini, üretim süreçlerini ve ihracat politikalarını da doğrudan etkilemeye başladı. Türkiye gibi üretim ve ihracat odaklı bir ekonomiye sahip ülkeler için bu gelişmeler, ciddi kırılganlıkları da beraberinde getiriyor.
1. Ortadoğu’da Savaşın Yeni Dinamikleri
İsrail ile İran arasındaki doğrudan çatışma, artık vekâlet savaşlarının ötesine geçmiş durumda.
Bu durum, yalnızca güvenlik açısından değil, ekonomik sürdürülebilirlik açısından da kritik bir dönüm noktası.
2. Hammadde Tedarikinde Büyük Kriz Kapıda
Ortadoğu, dünya enerji piyasasının kalbinde yer alıyor. Ancak sadece petrol ve doğalgaz değil, aynı zamanda petrokimya, fosfat, gübre hammaddesi, nadir toprak elementleri gibi üretimde kritik öneme sahip birçok maddenin de çıkış noktası. İran’ın Hürmüz Boğazı’na dönük zaman zaman tehditkar açıklamaları, deniz taşımacılığı üzerindeki riskleri artırıyor.
Hammaddeye ulaşmakta yaşanan bu güçlükler, özellikle Türkiye gibi yarı mamul ürünleri yurt dışından temin edip iç piyasada işleyerek ihraç eden ülkeleri doğrudan etkiliyor. Bazı sektörlerde ham madde fiyatları şimdiden %15-20 oranında artış göstermiş durumda. Üstelik sadece fiyat değil, lojistik sürelerinde de ciddi gecikmeler yaşanıyor.
3. Daralan Pazarlar, Durgun Talep
Savaş ve siyasi belirsizlik, yalnızca tedarik tarafını değil, talep tarafını da vuruyor. İran, Irak, Lübnan, Suriye gibi ülkeler Türkiye için geleneksel pazarlar arasında yer almakta. Ancak bu ülkelerde yaşanan istikrarsızlık, ihracat rakamlarında ciddi gerilemelere yol açtı. Öte yandan, bölgesel savaşların Avrupa başta olmak üzere küresel ekonomide yarattığı resesyon korkusu, nihai tüketicinin alım gücünü zayıflatıyor.
2024 sonu itibarıyla Türkiye’nin ihracatında gözle görülür bir yavaşlama başladı. Bu trend 2025’in ilk çeyreğinde daha belirgin hale geldi. Otomotiv, kimya, tekstil ve makine sektörleri başta olmak üzere birçok alanda ihracat siparişleri ya ertelendi ya da tamamen iptal edildi.
4. Türkiye Bu Süreçten Nasıl Etkileniyor?
Türkiye jeopolitik konumu gereği bu savaşın tam ortasında kalmasa da, ticari olarak en ön cephede yer alıyor. Türk limanlarının ve kara yollarının Ortadoğu pazarına açılan kapılar olması, riskleri artırıyor. Ayrıca enerji ve hammadde açısından İran, Irak ve Körfez ülkelerine olan bağımlılık, Türkiye’nin bu dönemde maliyet baskısıyla karşı karşıya kalmasına yol açıyor.
Bazı sektör temsilcileri, üretimde kullanılan girdilere ulaşmada %30’a varan gecikmeler yaşandığını bildiriyor. Bu da hem iç piyasa fiyatlarını yükseltiyor, hem de ihracat taahhütlerinin yerine getirilmesini zorlaştırıyor.
5. Alternatif Pazar ve Kaynak Arayışları
Türkiye, son yıllarda Afrika, Orta Asya ve Latin Amerika pazarlarına yönelme konusunda önemli adımlar atmıştı. Mevcut kriz ortamı, bu stratejiyi daha da hızlandırmayı zorunlu hale getiriyor. Enerji ve hammadde alanında alternatif tedarikçi ülkelerle anlaşmalar yapma arayışları sürerken, ihracat tarafında da pazarlama ve lojistik stratejilerinin yeniden yapılandırılması gündemde.
Öte yandan, yerli üretimin teşvik edilmesi ve özellikle stratejik hammaddelerde dışa bağımlılığı azaltmaya yönelik politikaların hız kazanması bekleniyor.
6. Küresel Rekabetin Yeni Şekli: Kaynağa Erişim
Savaşın getirdiği en önemli sonuçlardan biri, klasik üretim rekabetinin yerini kaynağa erişim rekabetine bırakması oldu. Artık sadece ucuz iş gücü ya da verimli üretim değil, hammaddeye sürdürülebilir erişim de firmaların ve ülkelerin rekabet gücünü belirliyor. Türkiye’nin bu noktada kaynaklarını çeşitlendirmesi, enerji bağımsızlığına yönelik politikaları hızlandırması ve bölgesel krizlere karşı daha dayanıklı bir tedarik altyapısı kurması gerekiyor.
Sonuç: Krizi Fırsata Çevirmek Mümkün mü?
İsrail-İran savaşı bölgesel olduğu kadar küresel sonuçları olan bir kriz olarak şekilleniyor. Tedarik zincirlerinin kırıldığı, pazarların daraldığı ve ekonomik belirsizliklerin arttığı bu dönemde, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin daha proaktif, esnek ve yenilikçi stratejilerle yol alması gerekiyor.
Kriz ortamları, her zaman fırsatlarla birlikte gelir. Türkiye’nin güçlü üretim altyapısı, lojistik avantajları ve genç iş gücü bu zorlu süreci doğru yönettiği takdirde uzun vadeli kazanımların da kapısını aralayabilir. Ancak bu, bugünden alınacak kararlı adımlarla mümkün olabilir.
Mahmut Sami Saka
06/07/2025
No Comments